Musullu İŞİD işgal etmeseydi. İŞİD bu kadar kamuoyun gündemine girmezdi. Rojava da sadece Kürtlerle savaşan çete örgüt nitelendirilip lokal düzeyde ele alınmaya devam edilirdi. Kayıtsız yaklaşma sürüp giderdi. Sanki bu çete örgütü yeni kafa kesmeler yapmış gibi, sosyal medyada ha bire verilip duruluyor. Hâlbuki üç yıldır Rojava Kürtlerin, Suriye halkların başını kesip duruyor bu çete örgütü! Bu kesmeye karşın üç maymunları oynamak dünya hegomonik güçleri, kendine keskin demokrat, devrimci, sosyalist, enternasyonalist, sahte ilkel milliyetçi Kürdüm diyenlerin ortak seyir oyunuydu. Gıkı çıkmadan seyir ettikleri gibi, Özgür Kürt, demokratik Suriye Muaffak olmasın diye el altında Bu İŞİD ve başka çetelere lojistik sağlamakta imtina etmemekteydiler. Destek vermekteydiler. Peki, bugün ne oldu da İŞİD in kötücülüğüne hüküm eden oldular? Olan şuydu: İŞİD herkesin bam teline çıkarına dokundu, veryansın ondandır. Yani beslenen akrep, sahiplerini ışırmış oldu canhıraş bağırmalar, telaş, panik bundandır. Yani yangın kapıya dayanınca İŞİD in kötücülüğü yeni keşif edilmiş gibi, akla gelen oldu! Hele Kürt güçlerine ne demeli? Rojava devrimini kendi devrimi görememe bedbahtlığın suç lisanı içinde, biz YPG ye tutum almakla yanlış yaptık diyerek, mecburi öz eleştiri içinde olmuştur. Kimi duygusallarımız ya da ilkel milliyetçilerimiz aferin aferin diyerek Kerkük valisinin bu açıklamasına, Semelka kapısının açılmasına alkış tutarak, erken bir ulusal kongre çalışması ilanı içine düşmekteler. Bu erkenciler ya siyasetti bilmiyorlar, ya da YNK, KDP denize düşen yılana sarılır misali bu açıklama içine girmeyi, Semelka kapısını açmaya mecbur kaldıklarını görememekteler. Yoksa bunların ulusal birlik emelleri Musul İşgal öncesi neyse, şimdide aynıdır. Böyle de olsa da ortak ulus aklına gelmeleri, bir musibet, bin nasihatte yeğdir söz gerçeğine varışları iyiye delalettir! KDP, YNK nin en büyük hastalığı ya kendi dışındaki örgütlerin abisi görmektir. Ya da boyu kendisini geçmişse küçük biraderin kelesi uçura iktidarcı anlayışında vazgeçmeyişindedir. Bu anlayış kaç bin yıldır Kürtleri dağınık tutan, parçalayan, kendi içinde sorunlu kılan, birlik önünde engelleyici olan anlayıştır. YPG, KCK İŞİD in Musul İşgali ardında, biz ulus kazanımlarını ayırt sız sahipleniyoruz demeleri, bir daha dar günde gerçek yurtsever, devrimci hareket olduğunu hem dünyaya, hem bu ilkel milliyetçi güçlere göstererek, ders veren olmuştur. KDP 150 bin peşmerge gücüm var dediğine göre YPG, KCK nin bu açıklamasına pek memnun olmadığını bize gösteriyor. Hala çareyi ulusal birlikte arayacağına, buna güveneceğine uluslararası güçlere güven duyduğunu göstermeye çalışmaktadır. Boşuna Rudav TV. İŞİD in sesi olmadı. Bundan bir bit yeniği yok mu acaba? Bir düşünmek gerek! KDP bu açıklamasıyla, KCK YPG çağrılarına soğuk davranmakla hala ulusal birlik fikriyatında uzak durduğunu bize göstermektedir. Galiba KDP Ajda Pekkan’ın yıllar öncesi uluslarası Eurovision yarışmasında söylediği ah petrol, vah petrol türküsünü terennüm etmeyi daha bir kendi çıkarı saymaktadır. Petrol kuyularını ve uluslarası güçlerin ticari anlaşmasını daha bir öncelemektedir. Ulusal birlik yerine uluslarası para güçlerine güvenmeye devam etmektedir. Gelinen aşamada İŞİD ne kadar Kürtler için tehlikeliyse, KDP’nin bu tutumu da Kürtler için o kadar tehlikelidir. Bu mendebur ihanet çizgisini KDP terk etmediği sürece, Baba Barzani ihanet sonrası Mahabat gibi yıkım tehlikeleri hep Kürtleri bekleyen olur. Bu ihaneti boşa çıkaracak tek çıkış, KDP dışında kalan G. Kürdistan ulusal güçlerin demokratik ulus çatışında birleşmesidir. Rojava benzeri bir kol oluşturarak güney kazanımlarını savunmaktır. YPG zaten kendi başına iki güney hattını üstlenmiş durumdadır. İş o ki, bunu Irak Arap sınırı ve Güneyin iç alanında da başarmaktır. Ortak askeri konsey altında anayurt savunmasına geçmektir. Bu başarılırsa, ancak İŞİD ve yerli gerici çeteler ve uluslarası hegomonik güçlerin Kürtleri yok sayan emelleri boşa çıkarılmış olur. Bu yapılmasa, son Tırbiyese gibi provokasyonlar, saldırılar devam eder durur. İŞİD in Musul’a girmesi Kürtler için hayra alamet değerlendirilir, hızlı bir şekilde ulusun birliğine evrimleştirilirse, Kürtler bu işgal sonrası büyük kazanan olacaktır. Bu değerlendirilmez ayrılıklar, küçük hesaplar peşinde koşan olunursa kazanan yerine, kaybeden olacaktır. Arapların benim bölgemdir dediği tüm bölgeler artık Kürtlerin denetimine geçtiğine göre, bu saatten sonra yapılması gereken, Kürtlerin birliğin öne çıkmasıdır. Bu başarılırsa, bugünkü kazanım ancak o zaman kalıcı kazanıma dönüşmüş olacaktır. Artık bu saatten sonra Musullun yarısı ya da Feyli, Asabi, Yezidi Kürtlerin yerleşik olduğu her yeri savunma hattına dönüştürmek yanında, Kürdistanın güney siyasi coğrafyasına tam bir hâkimiyet kurma zamanıdır. Bu dönem bunu gerçekleştirme fırsatıdır. Bu fırsat iyi değerlendirilmese, yazık olur. Birinci Körfez savaşında Kürtler Kısmı Azad oldular. Bu İŞİD saldırısı ardında Kürtlerin tam özgür olma seçenekleri altın tepsi içinde sunulmuş durumdadır. Akıllı olan KDP nin siyasetiyle değil, KCK, YPG siyasetiyle ulus sorununa yaklaşır, ele alır, kazanımına kazanım katar! Yani devlet ulus mantığıyla değil, demokratik ulus mantığıyla ulus sorunu ele alır, çözümü geliştiren, kazanan olur. Bu bakış ortaklaştıkça, İŞİD üç yıllık Rojava savaşında nasıl kaybetmişse, Güneyde de kaybetmeye mahkûm olur. Yok, ben YPG, YNK, KCK den oluşan birlikte yokum, hendek siyasetimle varım derse, KDP siz savunma gücü oluşturmak ertelenmeden yapılması gereken acil ulusal görevdir. Umarım KDP bu ulusal ihanet duruşunda ısrar etmez, tüm ulus güçleriyle demokratik olgunluk içinde yerini alır, ulus birliğini bozan taraf olmaz, Bin yılık Kürtlerin özlem dolu birlik rüyasını gerçekleştirmesinde üstüne düşeni yapan olur!
Diğer bir noktada AKP ye bu aralar akıl verenlerin çokluğudur. AKP nin İŞİD militanlarını yetiştirdiğine dair haberlerin ortada gırla dolaşmasıdır. Bu şaşkın ördeklere gerçekten Rojbaş demek gerekir. Sanki üç yıldır YPG(Rojava Kürtleri)sadece İŞD, El-NUSRA, EL PARTİ, AZADİ örgütüyle tek başına savaşıyor da, başkalarıyla savaşmıyor. YPG bunlarla savaştığı gibi, uluslararası güçler yanında, Katar, Sudi, İran, KDP, Türkiye’yle de üç yıldır nefes, nefese savaşıp duruyor. Bu güçler ortada olmasaydı, sadece İŞİD olsaydı, Rojava devrimi belki şimdi Demokratik Suriye devrimine dönüşmüş olurdu. YPG düpedüz komşu ulus devletlerle savaştığı gibi, uluslarası hegomonik güçler ve onların iç taşeron çete örgütleriyle komple savaşarak, Rojava devrimini korumuştur. 30 Mart seçimlerinden sonra, Ceylanpınar da bir Katilin oğlu ve aynı zamanda kontra olan kişinin zorla Belediye başkanı yapılması boşuna değildir. Bu aleni olarak Rojavayla savaş ilanıydı. Kuzey, Rojava Kürtler en azında bunu böyle okudular. Buna göre tedbirini aldılar. Bugün şaşkın ördek gibi ah AKP İŞİD komutanlarını Antep lüks hastanelerinde tedavi ediyor demek, tek kelimeyle riyakârlık örneğidir. AKP bunu üç yıldır yapıyor. Yaparken sadece kendi başına da yapmıyor. KDP, yerli gericilik, uluslararası güçlere dayanarak bunu yapıyor yapmaya devam ediyor. Müzakerelerin bir türlü anlamlı sonuca gitmemesi de bundandır. Kendi devlet sınırları içindeki Kürt’le barış yapmak, kendi sınır dışındaki kürdü ya çıkar tüccarlığıyla yanına çekmek, ya da olmasa savaşmak AKP nin çıkmaz hileli düşkün, kemiksiz politikasıdır. Bu hileli politikadandır ki, kendi Kürdüyle girdiği müzakereyi bir türlü sonuca götürmüyor. Bu hileli politikaya girmeseydi, dürüst, samimi olsaydı Kürt sorunu şimdiye kadar Müzakereyle sınırlı kalmaz, barışa birkaç kez evirilmiş olurdu. Kürt sorunun çözümü önünde en büyük engel AKP dir. AKP dir, çünkü AKP Kürt sorununu bitkisel hasta yatağında tutarak çözmeyen pragmatik bir sistem partisidir. Böylede olsa Kürt sorunu kendi çözümünü gerçekleştirecek olgunluğa artık ulaşmıştır. Öz gücüne dayanarak, Hileli AKP ve AKP gibi partileri çözüme çekecek kudrettedir. Musul’la İŞİD in girmesi, Kürtlere daha büyük avantaj sağlamıştır. Kürdün her başarılı atağı, hilekâr AKP’ nin oyununu bozan, kuyruğunu daha bir sıkıştıran olmaktadır. Özelikle cebinde taşıdığı İŞİD akrebi kendini sokar aşamaya geldikçe, bu özgür kürdün lehine dönen olmaktadır. Bu sıkışıklık durumda yükünü yene hafifleten dünkü(14Haziran 2014) KCK açıklaması olmuştur. KCK bir daha kendi önderliklerinin talimatını esas alarak, AKP yi bu sıkışmış durumda çıkarıp, rahatlatıverdi. Bakalım AKP nin tutumu bundan sonra ne olacak? Gerçi görünen köye kılavuz istemez misali, AKP yene bilinen o tahkiye siyasetiyle fırsatçı davranmaya çalışacak, müzakereyi sündürme çabası içinde olmaya devam edecektir. Bundan olacak ki, KCK uyarısını peşinen yapma ihtiyacını duymuştur. Sen Karakol, Kale kol, HES lere devam edersen, daha güçlü başka direnişle karşımda beni bulursun demiştir. Umarım AKP, KCK’nin bu uyarısını blöf anlamaz. Zamana yayan takiyeciliğine son verir. Savaşı çağrıştıracak her adımda uzaklaşarak, anlamlı müzakere sürecini yasal dayanaklara kavuşturma pratiğini girmiş olur!
Son olarak şu söylenebilir: Kürt siyaseti bilinen Ortadoğu devletçi siyasetlerinde farklı yol izlemektedir. Devletler denge, fırsatçı, darbeleme, dönemsel çıkarlar, yok etme, egemenlik kurma üzerinde siyaset yaparken, PKK ve Abdullah Öcalan, halkların özgürlüğünde yana barışçıl siyaset yürütmektedir. Kürtlerin ve ezilen halkların en az ölümle nasıl özgürleşeceği kavgasını, mücadelesini vermektedir. Bazı akıl daneler bunu tam anlayamadığında, özgürlük mücadelesini yerli, yersiz eleştirerek, niçin hurra ileri demiyorlar diyerek, uluslarası bu kirli savaşa yedeklemesini isteyen beklentiye düşmekteler! Kürtlere kazandıracak olan tek şey, kendini meşru savunma içinde tutarak, kendi demokratik toplum inşa sürecine koyulmalarıdır. Yani Rojava kazanımı, Büyük Güney Kazanımı, Rojahalat Kazanımı, Kuzey kazanımlarına kazanım katarak özgürleşmektir. Bu moralle anayurt savunmasını dört parçada esas almak, doğru devrimci tutumdur. Ana yurt derken, yurt içinde olan her farklı rengin savunması akla gelmeli. Yoksa Kürt ilkel milliyetçiliğin yurt savunması akla gelmemelidir!
Hasan Akbaba
Strasburg
15.06.2014