ŞEYH GALİP HÜSN-Ü AŞK NE OLDU?

Kenan Işık yeni bir senaryo yazmış. Oyunu heyecanla izlemeye gittim. Değişik bir konuyu ele alması farklılık oluşturması kurgusal anlamdaki yaklaşımı çok başarılıydı. Ellerine kalemine sağlık Kenan Işık.

Lakin naçizane birkaç eleştiride bulunmak zorundayım. Temel aldığın konu geniş kapsamlı malumun.

Oyunu yazarken bir dönem oyunu mu, Şeyh Galip’in hayatını mı, eserin güzelliğini mi, felsefeyi mi başrol oyuncusunun bunalımını mı? Ana fikirde, vermeyi düşündüğün drajenin ne olduğunu kendinin de tam olarak kestiremediğini düşünüyorum.

Zira oyun sonunda izleyiciler kafaları allak bullak dolanıyorlardı. Belki onları araştırmaya öğrenmeye sevk etmek adına gizli bir umar içindeysen başarılı olduğun söylenebilir tabi. Günümüze uyarlamak adına dâhil edilen kadın semazenleri uygun bulmadım. Hüsn-ü aşk’dan alınan beyitlerin, gereğinden fazla Türkçeleştirilip senaryoya katılmış olması, dilin, aruz vezninin güzelliğini ortadan kaldırmıştı. İzleyicinin oyunu anlaması noktasında haklı bir yaklaşım göstermiş olabilirsin ama oyunu izlemeye gelenlerinde tercihleri ve hazır bulunuşluk düzeyleri mevzuunda endişelere hiç kapılmasaydın keşke. Neticede öyle de böyle de, bu kafa karışıklığı önlemedi. Önemli bir fikri yahut projeyi ele almak, kısa sürede hayat geçirmek bu tür sıkıntıları doğal olarak getirir.

Hüsn-ü aşk bir tasavvuf mesnevisidir, senaryo ve işleniş bu haliyle aşk mesnevisi gibi algılanmasının önüne geçemez. Bu hususa dikkat edilmeliydi. Kapanışta perde üzerindeki “HİÇ “ kelimesi, yüzlerde, anlamsız, şaibeye ikmal tanıyan, unsurdan öte gitmedi.

Okumak lazım, yazmak lazım izlemek lazım..