Marazi Duyarlılık

Elimizde bir adres!

Bir baştan, bir başa gezip durduk şehri...

Girmediğimiz sokak, dolaşmadığımız cadde kalmadı.

En son umut, girdiğimiz bir sokak, adımladıkça

Ayaklarımızın takâtı iyice kesiliyor.

Son umut ha gayret diyoruz.

O da ne, çıkmaz sokak!

Aradığımız adres hiç değil.

Bir geldiğimiz, gezip dolaştığımız yer­leri hayal ediyoruz,

birde durduğumuz yeri düşünüyoruz.

Geriye dönmeye, gerçek adresi buluncaya kadar

yeniden dolaş­maya ne mecal kaldı ne de takat...

Kan ter içinde kalmışız...

Midemiz açlıktan bulanıyor, ayaklarımız

yorgunluktan dizleri­mizi sızlatıyor,

çaresizlik beynimizi zonklatıyor.

velhasıl kelam, geri dönmeyi gözümüz almıyor,

olduğumuz yere çömeliyoruz.

Evet, evet aradığımız adres burası, yani bu çıkmaz sokak!

Bu hali kabul ettiğimiz zaman, çıkmaz sokak sakini

olmayı da kabullenmek gerekiyor.

Çevreyle hasbıhale dalınca, öğreniyoruz ki,

bizim gibi birçok kişi de aynı yol ve metot sonucunda

burda ikamete mecbur kalmışlar.

Böyle bir girişten sonra, herhalde sosyal depresyon

yaşayan birçok kişi kendi duygularının adını

koy­duğumuzu düşünecektir.

Hani şair diyor ya: "Savaştayım yirmi yıldır

Ömrüm geçti boşalt doldur/ Anlamadım bu ne iştir?

Bir türlü silah çatamadım!

Suları ıslatamadım..."

İşte böyle, Bütün mesele burda.

"Olmak ya da olmamak."

Onca acı bize mahsus gelişiyorve biz acılarımızdan

zevk almaya başlamışsak, bundan her dem şikâyet edip,

kurtulmak için büyük bedelleri ödeme cesareti gösteremiyorsak,

hayal kırıklıklarımızın sebebinin müsebbipleri başkaları değil,

bizzat bizizdir.

Halin bu yansıyışı tutkulu, tutarsız, bir militan

patolojisinde bilinçler huzursuzlaşıyor.

Huzursuz bilinç kötü eylemlere yol açıyor.

Huzura kavuş­mak için de başkalarına haksızlığı daha

çok deniyoruz.

Metodumuz, duvar değil de köprü olursa,

yapı duvarlarımız Nihilizm'in harcına kaymaz.

"Ben bu hali yaşamıyorum" diyen­lere bir reklam

spotuyla cevap:

"Fark göremiyorum, ya siz!"

Umudun sarnıçlarında dünden bugüne, uzayan mazi…

Belki bugünkü duygularımıza hüznü taşıyor ve hayal

kırıklıklarımızı bir çocuk merakıyla araştırıp

dışa vuruyoruz.

Ve "ben" merkeziciliği coşkusal vebaya dönüştürüyoruz.

Hayal kırıklıklarınızın sebebini, arayıp bulmak

gelecek kuşaklar adına olduğu kadar,

bizim saygınlığımızla da ilgili.

Geçmiş her yönüyle araştırılacak elbet!

Ama marazi duyarlılık derecesinde de,

zamanın nostaljik tutkunları da olunmayacak.

Nedir marazi duyarlılık?

Türkçe sözlükte "marazi" şöyle tanımlanıyor:

"Hastalıkla ilgili.

Hastalık derecesinde tutku."

Peki ya duyarlılık?

"Duyguları algılayabilme yeteneği, hassasiyet."

 O halde, şu meret marazi duyarlılık neci oluyor?

Hastalık derecesine varmış duyarlılık.

Hastalık derecesinde duyun?

Duyguları algılayabilme yeteneği ya da yeteneksizliği,

İnsanlığı kurtarmayı tutku haline getirmek...

Belki de en büyük hastalığın kaynağı."

Bir kez şöyle dedi Baykeuner;

Düşünen insan gerektiğinden çok ışık!

Gereğinden çok bir dilim ekmek!

Gereğinden çok düşünce tüketmez."

Zaman hep bizim için zamandır.

Alışkanlıklarımızdan kurtulmamız umuduyla...

Tercih ki karar anında irade koyabilmenin adıdır.

İradenizi ipotek altına vermişseniz daha çok

Marazi duyarlılıkta debelenir durursunuz.