Roboski kalbimizde kocaman bir yara. Zira 34 kürd gencinin bedeni 2 yıl önce soğuk bir kış günü Türkiye’nin savaş uçakları tarafından bombalanarak paramparça edildi.
Roboski’nin ikinci yıldönümünde ailelerin yüreğine bir kez daha ateş düştü. Annelerin ellerinde çocuklarının fotoğrafları, gözleri yaşlı bir şekilde hala adalet bekliyorlar. O adalet ki bu topraklara hiç uğramamış!...
Kimisi daha 13 yaşında, kimisi 20’sinde delikanlı; yüreği pırıl pırıl, geleceğe dönük planları olan gencecik 34 kişinin failleri ne yazık ki 2. yılında hala bulunamadı, ya da doğru ifadeyle açıklanmadı. Zira devlete paralel başka bir devlet vardı ve 34 gencin yitip giden bedenleri bu ikilemde yok edilip, unutturulmak istendi. Ne de olsa onlar değil ayakkabı kutularını, ceplerini bile dolduramadıkları üç beş kuruş için yola düşen unutulmuş bir ülkenin “kaçakçı”larıydı!...
Roboski’de yaşamın rengi iki yıldır siyah. Tam 2 yıldır Roboski karalar bağlamış. Geçen yıl Roboski katliamının birinci yıldönümünde yine acılı annelerden biriyle yaptığım bir söyleşide “1.80 boyundaki oğlumun bedenini bir poşete sığdırdım” cümlesi hala kulaklarımda. Düşünün ki bir anne çocuğunun parçalanmış bedenini topluyor. “Ah” diyor başka bir anne, “oğulumun kolunu bulamadım!...”
Heyhat zaman geçiyor;ama acıyı eksiltimyor, sadece olağan tempoda yaşama ayak uyduruyor insan... Bir de çokça söylenen ve tecrübeyle sabit bir söz var ya hani, “Ateş düştüğü yeri yakar” diye,işte öyle bir acı Roboski, zira ateş burada hiç sönmemiş ve annelerin sesindeki acı ve feryad hiç eksilmemiş...
“Çocuklarımızın bedenini parçaladılar, öldürdüler gencecik çocuklarımızı. Kimse sesimizi duymuyor, katilleri bulunmuyor evlatlarımızın.” diyor yine bir anne. “Çaresizliğin resmini yapabilir misin?” diye sorsalar, “Roboski’deki acılı bir annenin yalnızlığıdır” derdim.
Ölümün yüzü soğuktur, ölümün rengi karanlık...
Düşünün ki her Perşembe anneler acıları yüreklerinde, büyük bir kahırla kilometrelerce yol yürüyüp çocuklarının mezarına gidiyorlar. Ne yağmur durdurabiliyor onları, ne de olağan soğukluğuyla kar. Ne de olsa yine böylesi bir kış günü çocukları karın tokluğuna yollara düşüp adı “kaçakçılık” olan; babadan, dededen miras mesleklerini de yanlarına alıp, karda, kışta, yağmurda yollara düşmemişler miydi? Ve yine böylesi bir ölüm yolculuğunda katledilmemişler miydi?
Bir “ah” meğer kendi içinde ne çok acılı cümle taşır. “Ah Roboski” kalbin yaralı, kalbimiz paramparça... Kim unutabilir ki katır sırtında taşınan ölüleri. Kim unutabilir ki soğuktan ve kan kaybından yitip giden gencecik bedenleri!...
Roboski katliamının üzerinden tam 2 yıl geçti, Roboski’nin yüreği tam 2 yıldır kan ağlıyor ve ne acı ki Roboski tam 2 yıldır adalet bekliyor. “Unutursak kalbimiz kurusun” Roboski!... -