Ya bugün ya da hiç

Abone Ol

YA BUGÜN YA HİÇ

Bu coğrafyanın bize vatan oluşundan beri ilk kez altımızdan kaymaya başladığına bizler ve tarih şahitlik etmektedir. Geçmişte ecdadımızın şimdi bizim ve gelecek nesillerin de üzerinde hakkı olan bu vatan ve milletin geleceği hakkında karar verilmektedir. Milletin geleceği S.O.S vermektedir, asıl konuşması gerekenlerin ne yazık ki ortada görünmemekte ve görünmemek içinde her türlü çabayı sarf edebilmektedirler.

Bir milleti var eden üç temel unsur vardır: Sınırları belli bir toprak parçası(vatan ) , hür iradesiyle hükümranlığını devam ettiren bir topluluk(millet) ve o topluluğun bağımsızlığını koruyan bir organizasyonu yani devletinin olmasıdır. Bu üç unsurun da tartışılmaya başlandığını, bunların başka şekilde varlığını devam ettiremeyeceğini, devletin en üst kademesinden bile dillendirilmektedir. Gerçekten ironik bir o kadar da düşündürücü bir durum ile karşı karşıyayız. Devletin yok olması, vatanın parçalanması ve milletin etni siteye dönüştürülmesinden daha vahim şeyler de varmış! Tarih bu hezeyanları, İhanetleri de bir gün mutlaka kaydedecektir, eğer bir devletimiz ve vatanımız kalırsa…

Gaflet, dalalet ve ihanet kelimelerinin anlamsızlaştırıldığı, yetersiz kaldığı, zihinde geçen kelimelerin bile bitkisel hayata girdiği, insanların bilinç kaybına uğradığı günleri yaşamaktayız. Kitle iletişim araçları, yönetim kadrosu ve bütün şer güçler tek koro halinde milletin genlerini değiştirme çabası içine girmiş durumdalar. Türk milletinin nasıl tanımlanması gerektiğini “toplumsal gen mühendisleri” karar vermek için bütün uzmanlarını başta tek çare olan bölücü başı uzmanı(!) olmak ürere görevlendirilmek istenmektedir. Başka çaremizde yokmuş yoksa kürtçülüğün kendi haline bırakılması daha tehlikeliymiş yani varlığımızı tartışmaya açmaktan başka çaremizde yokmuş.

Türk milletinin milli refleksi olması gereken bir siyasi hareket,(MHP)bu oyunları sahneye koymuş bir iradeyle Suriye ve seçim tarihini konuşuyor, seçimlerin altı ay öne alınması çok önemliymiş(!) böylesi bir dönemde AKP’nin gündemine takılarak bu kadar aciz ve basireti kapanmış adeta travma geçirmiş bir yönetimden hiçbir şey beklenemez.

4 Kasım Ülkücü hareketin bir miladı olmalıdır hem de öyle bir milat olmalı ki başta ülkemiz üzerinde oynanan bu kahpe oyunları yerle bir edecek, Kürşad’ın narasıyla bütün canların “ülküde birlikte” can bulmasına, ülkü potasında ermesine, onda “Ben’lerini yok edip “biz” duygusuyla şahlanmasına vesile olmalıdır.

4 Kasım ülkücü hareketin tabutluktan gün ışığına çıktığı 1944 ‘li yıllar gibi bir dönemi andırıyor. O tabuları setleri, tezgâhları kırarak Tür milletiyle aramıza konulan bariyerleri yerle bir ederek milletimizle yeniden buluşmalıyız. Bu buluşma Alparslan’ın Malazgirt’i, Fatihin İstanbul’u Atatürk’ün Anadolu’ya çıkışı ve Başbuğ’un kükreyişi gibi olmalıdır.

Sayın Koray Aydınla başlayan “ülküde birlik “rüzgârını arkamıza alarak bütün vatan sathına kanatlanmalıyız. Bu ölü toprağını üzerimizden atmak için aynı zamanda bir fırsattır, bunu iyi değerlendirelim. Bu kutsal davayı omuzlayanlara, omuzlayanları destekleyenlere selam olsun.

“Söz konusu vatansa gerisi teferruattır ”deyişi durumumuzu ifade eden cümle halini almışsa gerisi teferruattır. Başta delegelerimiz olmak üzere herkes tarihi bir görevin eşiğinde olduğunu, basit bir kongre çalışması ya da sadece lider değişikliği ile ilgili bir oylama olmadığını bilmek zorundadır. Zamanında ifa edilemeyen görev sonra da yapılsa da çok pahalıya mal olabilir, bunun için diyoruz ki kararınızı verirken bu milletin geleceğini, vatanın bölünmezliğini ve Türk milletinin bekasını oylayacaksınız.

Ya bugün ya hiç.

Ne mutlu Türküm diyene