Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Psikoloji Bölümü Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hakan Türkçapar, yılın kelimesi "beyin çürümesi" (brain rot) üzerinden sosyal medyanın yan etkilerini ve bunlardan korunmanın yollarını AA Analiz için kaleme aldı.

Her zamanın bir “ruhu”, her dönemin de o dönemi yansıtan belirli düşünce, duygu ve tutumlar dünyası vardır. Oxford ve Merriam-Webster gibi sözlükler yıllardır, yılın en öne çıkan ve çok kullanılan sözcüklerini seçerek bir anlamda o yılın ruhunu en iyi yansıtan kavramı yakalamaya çalışıyor. Örneğin 2023 yılının sözcüğü Merriam-Webster tarafından “otantiklik" (authenticity), 2024 yılının kelimesi ise Oxford sözlük tarafından “beyin çürümesi" (brain rot) seçildi. Bu iki kelime dijitalleşen dünyanın ve kullanımı gün geçtikçe yaygınlaşan sosyal medyanın, kimliğimiz ve zihinsel sağlığımız üzerindeki etkilerine vurgu yapıyor.

"Beyin çürümesi" düşük kaliteli, basit, düşünsel çaba gerektirmeyen, eğlence odaklı ve kolayca sindirilebilen dijital içeriklerin devamlı olarak, uzun saatler boyunca, bilinçsiz bir şekilde ve aşırı derecede tüketilmesi sonucunda zihinsel sağlığın ve becerilerin olumsuz etkilenmesi olarak tanımlanıyor. “Beyin çürümesi” yalnızca zihinsel bir sağlık sorunu değildir; aynı zamanda kişilerin kimliklerinden ve özgün düşünce oluşturma kabiliyetlerinden kopmasının bir ifadesidir. Düşük kaliteli içerikler üretilmesi kitlesel düzeyde algısal aynılaşmaya, özgünlükten uzaklaşmaya ve kimlik kargaşasına yol açabiliyor.

Diğer yandan 2023 yılında Merriam-Webster tarafından yılın sözcüğü seçilen “otantiklik”, kişinin aynılaşmış zihinsel yapıdan ayrışarak kendi kimliğine ve gerçeğe bağlı kalması anlamına geliyor. Günümüz sosyal medyasında yapay zeka kullanımının da giderek yaygınlaşmasıyla birlikte gerçeklik algısını yanıltan içeriklerin sıkça üretilmesi gibi etkenler hem gerçek ile sahtenin ayırt edilebilmesini hem de insanın kimlik algısını koruyabilmesini giderek zorlaştırıyor.

Görüldüğü gibi “beyin çürümesi” ve “otantiklik” sözcüklerinin seçimi ilginç bir karşıtlık içeriyor. İnsanlar bir yandan yüzeysel, aynılaşmış, düşük kaliteli, kolay ulaşılabilen ve basit içeriklere maruz kalırken (beyin çürümesi) diğer yandan da aynılaşmış zihinsel yapıdan ayrışmaya ve kendi kimliğine dönmeye çalışıyor (otantiklik). Bu iki zıt durum hem dijitalleşen dünyamızın etkilerini ortaya koyuyor hem de toplumun bir dönüşüm arzusunda olduğuna işaret ediyor.

Sosyal medyanın yan etkileri

Sosyal medyanın kişiyi nasıl etkileyeceği, onu nasıl ve ne şekilde kullandığı ile ilişkilendiriliyor. Bu noktada bireylerin dijital platformlarla ne kadar zaman geçirdiği, hangi içerikleri tükettiği ve platformları hangi amaçlarla kullandığı önemlidir. Yapılan araştırmalar, sosyal medyanın bilinçli kullanıldığında önemli fırsatlar sunduğunu; ancak bilinçsiz kullanıldığında ciddi olumsuzluklara yol açabileceğini net bir şekilde gösteriyor. [1] Diğer yandan sosyal medya hızlı bilgi/haber erişimi ve paylaşımı, kolay iletişim ve etkileşim, kendini ifade etme, tanıtma, eğlenme, sosyal etkileşime yardımcı olmak gibi işlevler de görüyor. 

Ancak tüm bu yararlı ve işlevsel taraflarının yanında, sosyal medyanın özellikle çocuklar ve gençler üzerinde kayda değer olumsuz etkileri de bulunuyor. Örneğin, sosyal medya kendi tüketimini artıran bir özellik taşır; “beğeni” ve “yorum” gibi geri bildirimler aracılığıyla beyindeki ödül ve ceza merkezlerinde değişime yol açarak bağımlılık yaratabilir. [3] Sosyal medyanın bağımlı kullanımı; iş, eğitim veya kişisel gelişim gibi alanlara yeterince zaman ayıramama, düşük akademik performans, düşük iş performansı, iş kaybı, dikkat dağınıklığı ve odaklanamama, karmaşık görevlerde zorlanma, empati ve duygusal zeka gibi becerilerin zayıflaması, sosyal becerilerde bozulma, genel ve fiziksel görünüm kaygısı, beden memnuniyetsizliği, düşük benlik saygısı, yalnızlık, depresyon, kaygı, stres, bağımlılık, uyku düzeninin ve kalitesinin bozulması, bedensel etkinliklerin azalması, genel sağlık durumunun kötüleşmesi gibi çeşitli olumsuz sonuçlarla ilişkilendiriliyor. 

Ayrıca sosyal medya, sürekli ve gereksiz bir bilgi akışı ve etkileşim nedeniyle dikkatin kolay dağılmasına yol açarak ders çalışma sürelerinin kısalmasına ve öğrenme süreçlerinin zorlaşmasına neden oluyor. Hızlandırılmış içerik tüketimi odaklanmayı zorlaştırarak sosyal becerilerde gerilemeye, konuşma bozukluklarına, sosyal kaygıya, düşünme ve ifade etme süreçlerinde güçlüklere, derinlemesine düşünme becerisinde zayıflamaya neden olabilecek faktörleri tetikleyebiliyor.

Sosyal medya platformları, idealize yaşamlar, görünümler ve olağanüstü hikayeler sunarak gerçek hayattan uzaklaşmaya, gereksiz sosyal kıyaslamaya, kendilik algısının olumsuz etkilenmesine, yetersizlik hislerine ve kendini küçümsemeye yol açabiliyor. Bu durum mükemmeliyetçilik baskısına zemin hazırlarken öz saygıyı ve psikolojik sağlığı olumsuz etkileyebiliyor. 

Sosyal medyanın olumsuz etkilerinden nasıl korunabiliriz ?

Sosyal medyanın olumsuz etkileriyle başa çıkmak ve kendimizi, ailemizi, çocuklarımızı korumak için öncelikle sosyal medyanın bir araç olduğunu unutmayarak, gerçek yaşamın yerine geçmemesi gerektiğini hatırda tutmak iyi bir adım olacaktır. Ek olarak, American Academy of Pediatrics’in önerilerine göre, çocukların ekran başında geçirdiği sürenin sınırlandırılması gereklidir. 6 yaşından küçük çocuklar için günlük maksimum 1 saat, daha büyükler içinse dengeli bir süre öneriliyor.  Genel olarak içerik ve paylaşım sayısını azaltmak, takip edilen kişi ve kanal sayısını sınırlandırmak, sosyal medyada geçirilecek zamanı yüz yüze geçirmek, dijital detoks yapmak gibi noktalar da fayda sağlayabilir.

Sosyal medyanın tehlikelerinden biri olan siber zorbalığa karşı ise çocukları bilinçlendirmek gerekiyor. Araştırmalara göre, gençlerin yüzde 59’u sosyal medya platformlarında siber zorbalığa maruz kalıyor.  Çocuklarınıza bu tür durumları hemen sizinle paylaşmaları gerektiğini ve kişisel bilgilerini korumanın önemini öğretmek bu tür riskleri azaltabilir.

Sosyal medyanın etkili kullanımı için, yalnızca yüzeysel, eğlence odaklı ve hızlı tüketilebilen içerikleri tercih etmek yerine düşünmeyi ve öğrenmeyi teşvik eden içerikleri tercih etmek de bilinçli ve özenli bir seçim olarak değerlendirilebilir. Ayrıca çocuklar, ebeveynlerin davranışlarını örnek alabiliyor. Pew Research Center tarafından yapılan bir araştırma, ebeveynlerin çocuklarından daha fazla ekran süresi harcadığını ve bu durumun çocukların medya kullanımını etkilediğini gösteriyor. [8] Bu anlamda aile içi iletişimi güçlendirmek de bu olumsuz etkilerden korunmanın yollarından biridir. Common Sense Media’nın raporları, birlikte geçirilen ekran dışı zamanın aile bağlarını güçlendirdiğini ve çocukların sosyal becerilerini desteklediğini belirtiyor. Yemek saatlerinde telefonları bir kenara bırakmak ya da düzenli dijital detoks günleri planlamak aileler için etkili bir başlangıç olabilir.

Sosyal medyanın sıklıkla yarattığı "idealize edilmiş yaşamların" üzerimizdeki etkilerini azaltmak için çocuklara bu görüntülerin genelde bir illüzyon olduğunu anlatmak önemlidir. Bir çalışma, sosyal medyada fazla vakit geçiren bireylerin, diğerlerinin yaşamlarını daha mutlu ve başarılı olarak algıladıklarını gösteriyor. 

Özetle, dijitalleşen dünya ve sosyal medya, kimlik ve zihinsel sağlık üzerinde önemli etkiler yaratıyor. "Otantiklik" ve "beyin çürümesi" kavramları, bu etkilerin çelişkili doğasını yansıtıyor. Sosyal medyanın olumlu etkilerini artırmaya ve olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik stratejilerle zihinsel sağlığımızı ve kimliğimizi korumamız ve geliştirmemiz mümkündür.

Kaynak: AA