Seminerde, İnci Kefali’nin (Van Gölü Balığı) korunmasına yönelik büyük bir mücadelenin verildiğini belirten Prof. Dr. Sarı, aynı zamanda Van Gölü Havzası’nın korunmasına yönelik çalışmaların artırılması gerektiğini vurguladı.
Van Gölü ve İnci Kefali için uzun yıllar önemli çalışmalar yapan Prof. Dr. Mustafa Sarı, 1990’lı yıllarda Van Gölü’nde üreme döneminde aşırı ve kaçak avcılık nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan inci kefalini kurtarmak için bilimsel ve saha temelli projeler yürütmüştü.
Prof. Dr. Mustafa Sarı, bu çalışmalarıyla beraber Van Gölü balığının popülasyonunu artırmayı ve sürdürülebilir balıkçılığı sağlamayı başarmıştı.
“VAN GÖLÜ BİR YAŞAM LABORATUVARI”
Van Gölü’nün yalnızca bir su kütlesi değil, aynı zamanda bir yaşam laboratuvarı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Mustafa Sarı, şu ifadeleri kullandı:
“Van Gölü bulunmaz bir nimet, bölge halkı için çok önemli bir kaynak. İklim değişikliğine karşı korunması ve bu doğrultuda el birliğiyle etkin bir şekilde mücadelenin sürdürülmesi gerekiyor. Van Gölü’nün sodalı ve tuzlu suyu, dünyada eşine az rastlanır bir ekosistem barındırıyor. İklim değişikliği nedeniyle azalan su seviyeleri ve artan kirlilik, bu dengeyi tehdit ediyor. Yaptığımız araştırmalar, gölün su kaynaklarının korunması ve kaçak avcılığın bitirilmesiyle inci kefali popülasyonunun toparlandığını ortaya koydu; ancak bu başarıyı sürdürmek için daha fazla bilinç ve iş birliği şart.”
“İNCİ KEFALİ DOĞANIN MUCİZESİ”
Gölün sodalı ve tuzlu suyunda İnci Kefali’nin yaşamasının bir mucize olduğunu dile getiren Prof. Dr. Mustafa Sarı, şöyle dedi:
“Van Gölü’nün sahip olduğu özellikler ve zenginlikleri saymakla bitmez; aynı zamanda gölün sodalı ve tuzlu suyu gibi zorlu koşulları, inci kefalinin burada yaşamasını imkânsız gibi gösterse de, bu balığın varlığı tam bir mucize. Bu balık, 800 bin yıldır bu zorlu koşullara uyum sağlayarak hayatta kalmayı başardı. Bilimsel çalışmalarımız, inci kefalinin gölün yüksek pH değerine ve tuz oranına rağmen üremek için tatlı su kaynaklarına göç ettiğini kanıtladı. Bu adaptasyon, doğanın inanılmaz direncini bizlere gösteriyor.”