Adın ne, diye sordu, Zeynep dedi kız. Üniversite öğrencisiyim. 1 Mayıs eylemine arkadaşlarla birlikte gelmiştik. Şimdi onlar nerde bilmiyorum. Belki de buralarda bir yerlerdedir ama hiç birinin sesi çıkmıyor!
Etraf zifiri karanlıktı. Günlerdir ilk kez yanına birisi geliyordu. Bunun bir öğrencisi olması da ayrı bir tesadüftü. Aslına bakılırsa birkaç kez yanına birileri gelmişti. Lakin onlar sivil polisti. Ağzından laf almaya çalışıyorlardı. Her defasında bunu deniyorlar fakat adama bir türlü polis olmadıklarını inandıramıyorlardı.
Hücrede 23’üncü günüydü. Toplamda 6 kişiydiler. Şu anda her biri ayrı ayrı hücrelerdeydi. Bir araya gelince rahat durmuyor türkü söylüyorlardı. Buda onlara moral oluyordu. Oysa morelman çöksün istiyorlardı.
Hücrenin kapısı açıldı. Küçücük yere yaklaşık 10 kişi daha bıraktılar. O gün 1 Mayıs’tı. Şehirde gösteri vardı ve polis birçok insanı araçlara doldurup emniyete getiriyordu.
Eski bir tahta ranzaya uzanmıştı adam. Zeynep’i kolundan tutarak kendine doğru çekti. Titriyordu Zeynep. Belli ki korkmuştu. Ama adama sormadan da edemiyordu:
—Neden ayağa kalkmıyorsun?
—Günlerdir işkencedeyim. Ayak tabanım şiş! Üstüne basamıyorum!
—Omzuma yaslanıp yürümek ister misin?
—Çok isterim ama mümkün değil. Yine de sağol.
Üşüyordu Zeynep. Oysa dışarıda hava sıcaktı. Hatta bu yüzden hafif bir şeyler giymişti üzerine. Gözaltı olacağını tahmin ediyor lakin bunlardan biri kendi olacağına ihtimal vermiyordu. Üşüyorsun, dedi adam, al bu ceketi giy. Zeynep ilk başta almamıştı ceketi ama adam çok ısrar etmişti
—Sen üşümüyor musun?
—Alıştım artık!
—Peki neden soğuk burası?
—Duvara hortumla su sıkıyorlar! Buz döktükleri bile oluyor!
—Neden peki?
Küçücük hücrede biriken yaklaşık 12 kişi yavaş yavaş ortama ısınmıştı. Hemen hepsi öğrenciydi. Birçoğu göz altıyı ilk kez yaşıyordu. Tedirginlerdi. Anlamıştı bunu adam. Kırık ranzanın üzerinde hafifçe doğrulmaya çalıştı:
—İçinizde korkanınız varsa gerek yok buna. Kalabalıksınız. Hemen birçoğunuzu serbest bugün bırakırlar.
Ben korkmuyorum, dedi Zeynep. Diğerleri de Zeynep’i destekledi. O anda diğer hücrelerden 1 Mayıs marşı söylenmeye başladı. Kırk ranzada yarım yamalak oturmaya çalışan adamın arkadaşlarıydı bunlar. Ortak oldular 1 Mayıs Marşına. Isındılar. Karanlıkta Zeynep’i aradı adam:
-Müzik sever misin Zeynep?
-Çok! Hatta üzerimde volkmen vardı polisler aldı!
-En son hangi kitabı okudun!
-Colette. Dişi kedi.
Tüm bu konuşmalar 20 dakika içerisinde olmuştu. Polisler dışarıdan adama seslendiler. Adam kapının önüne geçip arkasını döndü. Kapı açıldı. Gözünü bağlayıp dışarı çıkardılar. Adam slogan atıyordu. Diğer hücrelerde bulunan arkadaşları da ona eşlik ediyordu. İşkenceye götürmüşlerdi adamı. Döndüğünde hücrede kimsecikler yoktu. Zeynep’e giyinsin diye bıraktığı ceket kırık ranzanın üzerinde duruyordu. Elleri tutmadı adamın. Giyinemedi bile.
Sidonie Gabrielle Colette. Fransızların “Aykırı ses, sıra dışı yazar” diye tanımladığı yazar Colette 1873’te Fransa’da bir taşra kasabasında doğdu. Kimileri onun için yazar olmayı yoksulluktan çıkış yolu olarak gördü dese de bu doğru değildir. Lakin romana ve edebiyata yeni ve kadınsı bir çıkış yolu getirdiği muhakkaktır. Köstek, Cicim, Claudine’in Evi, Avare Kadın gibi eserleri bulunan Colette’nin en bilinen ve sevilen eserlerinden birisidir Dişi Kedi.
Kedi deyip geçmeyin! Bizde seçimden sonra adı geçen kedi gibi, aynı gece 40 İl’de birden elektrik trafolarına girip de elektriklerin kesilmesine sebep olan kedilerden değil bu! Üstelik bu kedi dişi bir kedi! Oysa bizdekinin cinsiyetini bile soran olmadı! Soran olmadı çünkü tüm dünyaya rezil olma pahasına 40 İl’de birden aynı anda elektriklerin kesilmesini “Trafoya kedi girdi elektrikler bu yüzden kesildi” diyen birisi tereddütsüz kedinin cinsiyetini de söyleyebilirdi! Kaldı ki ölüsünü de kimse sormamıştı o toplantıda! Zira Bakan Beyin bir telefonuyla basın mensuplarının önüne yüzlerce kedi ölüsü bırakılabilinirdi!
Alain ve nişanlısı Camille düğün hazırlıkları yapan iki genç çifttir. Alain’ın Saha isminde dişi bir kedisi vardır ve Alain bu kediye aşırı derecede düşkündür. Kaldı ki Camille bir konuşmasında bu durumu şöyle açıklamaktadır:
—Hayvan sever insanlar gibi değilsin sen. Senin ki başka, sen Saha’yı seviyorsun!
Kuşkusuz hayvan sevgisi önemli bir şeydir. Bizde ki gibi kedinin kuyruğuna teneke bağlayıp hayvan sevmiyor insanlar! Sahibi tarafından terk edilen bir kedinin açlık grevine gidip de bir hafta sonra öldüğünü Veteriner doktora anlattığımda kedilerin son derece hassas olduklarını söylemişti bana. Lakin bu düşünceyi kitapta doğruluyor. Düğünden sonra kedisini annesinin yanına bırakan Alain bir hafta sonra döndüğünde kediyi zayıflamış ve hiçbir şey yemiyor halde bulur. Zaten kediyi yanına almaya da o gün karar verir!
Güzel bir kadındır Camille. Tutkuludur. Lakin kocasının kedi Saha’ya olan bağlılığını bir türlü içine sindiremez. Zira Alain’da ki bu sevgi tutkunun ötesindedir. Evliliklerinin ilk günlerinde Alain kedi Saha’yı görmek için sık sık annesine gider. Bunu da eşi Camille’ye farklı şeyler söyleyerek anlatmak ister:
—Bugün bir aralık annemlere gideceğim!
—Ben de geleyim ister misin?
—Önce inşaata bakacağım!
—Sen inşaatla ilgili değilsin ki itiraf et! Rakibimi görmeye gidiyorsun!
Her ne kadar Alain bunu kabul etmese de Kedi Saha Camille için büyük bir rakiptir artık. Günümüzde “Vaktini televizyona, maça, bilgisayara, internete ayırıyorsun ama bana ayırmıyorsun” şeklinde tezahür eden buna benzer tartışma konuları Dişi Kedi isimli kitapta sadece ve sadece kedi üzerinden yapılmaktadır! Öyle ki zaman zaman Camille bunun derecesini ölçmek için Alain’e sorular sorar:
—Kedi sicimle oynuyor da, neden perdenin kalın kordonundan korkuyor?
—Çünkü kordon yılandır onun gözünde!
—Hiç yılan gördü mü ki?
—Hayır. Görmemiştir. Nerden görebilir ki?
—E o halde!
—Ne olacak! Hayalinde yaratır yılanı! Sende yılandan korkardın, ömründe görmüş olmasan bile!
Kısaca kitap üç yaşında dişi kedi Saha, kedisine tutkuyla bağlı olan Alain ve kocasının kedisine olan bağlılığını delice kıskanan Camille arasında geçen sevgi ve nefret ilişkisini anlatmaktadır. Bu ilişkinin sonunda kazananın kim olduğunu öğrenmeniz için kitabı okumanızı öneririm. Lakin ortada bir gerçek vardır ki kitapta kedi Saha, normal yaşamda ise diğer tüm kediler suçsuzdur.